SUYUN KARDEŞLİĞİ
Su bir yerde canlılığın kaynağıdır. Çünkü bu aynı zamanda Kuran ifadesidir. “Su gibi aziz olasın” sözünü atalarımız boşuna söylememiştir. Tarih boyunca insanlar su kenarlarına yerleşmiştir. Suyun olmadığı yerde hayat yoktur. Sahip oldukları iç deniz kuruduğu için Türk Milletinin tarihinde göç olayı vardır. Geniş alanlar su olmadığı için çöle dönüşmüş olup yaşanamaz hale gelmiştir.
Su aynı zamanda temizliğinde olmazsa olmazıdır. Su olmadan temizlik olmaz. Su olmadan hayat olmaz. Su olmadan üretim olmaz. Su olmadan kardeşlik olmaz..
“Bütün müminler kardeştir” ifadesi Kuran’ın bir ayetinin ilk cümlesidir. İnandığı kutsal metnin öğretilerine duyarsız kalan birey (bireyler) ve bu bireylerin oluşturduğu cemiyet (cemiyetler) suyun kardeşliğini anlayabilirler mi?
Böyle bir soru ile muhatap olduğumuz zaman cevap vermemizde elbette çok zordur. Çünkü soru hiç çalışmadığımız veya beklemediğimiz yerden gelmiştir… Buna rağmen soru deyim yerindeyse tamda kitabın ortasından bir sorudur…
Alemlere rahmet olarak gönderilen rahmet elçisi Hz. Muhammed (s.a.v.) veda hutbesinde “Ey Allah’ın kulları kardeş olunuz” buyuruyor. Sakal, sarık, cübbeyi sünnet diye diline dolayıp “Temizlik imandandır” sünnetini unutarak “Sünnetullahtan” habersizce şekli konuları nifak sebebi sayarak bir birlerini ötekileştirmekten bir arpa boyu ilerleme kaydedemeyenler suyun kardeşliğini nasıl anlayacak…
Bu kadar girizgâh yeterlidir. Gelelim şimdi asıl maksadımıza.
Nil, Ganj, Seyhun, Ceyhun, Seyhan, Ceyhan, Dicle, Fırat desem; şimdi bu nehirleri saymak da neyin nesi akla gelir. Bu nehirler insanlık tarihi içerisinde medeniyetlerin oluşumuna zemin oluşturmuştur. Nil Nehri olmadan Mısır medeniyeti düşünülemez. Aç kalmanın ne demek olduğunu idrak edemeyenler asırlar öncesinde Nil Nehrinin kutsallanmasını anlayamazlar. Ganj nehrini kutsayan ve ölülerinin küllerini tekrar hayat bulsun diye Ganj Nehrinin suyuna bırakan insanların asırlar ötesindeki düşünce temellerini sorgulamadan günümüz şartlarında sapkınlıkla suçlamak çok kolaydır. Nil olmasa Mısır topraklarında, Ganj olmasa Hint yarımadasında hayat olur muydu?
Dicle ve Fırat Ortadoğu medeniyetinin oluşumunun hayat kaynağıdır. İlk insan ve ilk peygamber olan Adem (a.s.) dünya üzerinde yerleştiği bölge. Kardeşin kardeşini öldürdüğü ilk coğrafyadır. Kabil’in kardeşi Habil’i öldürdüğü günden itibaren kardeşler arasında boğazlamanın devam ettiği coğrafya. Kuran’da hayatları ile beraber tevhit davetine yer verilen yirmi beş peygamberin mücadelesinin bizlere bildirildiği coğrafya. Nice medeniyetlerin medeniyet çöplüğüne gömüldüğü coğrafya. Nuh tufanının yaşandığı, Ad ve Semud kavminin yok olduğu, Lut kavminin helak olduğu ve nice ilahi azabın gerçekleştiği coğrafya…
Gerek ilahi kaynaklı metinlerde olsun gerekse edebi destanlarda olsun bu coğrafyada hep kavga, gözyaşı, kan vardır. Kardeş kavgası vardır. Yaratıcı iradenin insanlar arasından seçtiği Peygamberler bile bu coğrafyada uzun sure istikrarı sağlayamamıştır. Nedenleri ve sebepleri farklı zaman dilimlerinde değişiklik gösterse de en belirgin temel belirleyici unsur her dönemde toplum içerisinden çıkan bazı insanların üstünlük kurma yarışıdır… Bu yarışın Kuran ifadesi ile zirve ismi Firavun’dur. Yönettiği insanlara “Sizin en büyük rabbiniz ben değil miyim?” (Naziat/24) diyerek büyüklenmekte bir insanın ne denli ileri gidebileceğinin örneğini sergilemiştir…
Yusuf Peygamberin zindandan saraya yükselmesinin hikmetini iyi kavraya bilirsek bize insan düşünsel tavrının çok önemli bir ipucunu vermektedir… Yusuf’u zindana atan insan idare ettiği toplumu açlıktan kurtaracak tek insan olan Yusuf’u zindandan saraya yükseltmekte bir sakınca görmemiştir.
İslam’ın ilk dönemlerinde meydana gelen şu olay da aynı durumu teyit etmesi açısından önemli bir veridir. Yezit-Hz. Hüseyin mücadelesinde, Hz. Hüseyin’in Kufe’ye araştırma için gönderdiği Müslim b. Akil’in şu tarihi uyarısı insanlık tarihinin özetini ortaya koyan temel bir düşünsel olaydır… “Kufelilerin gönlü senden yana fakat cepleri Şam’dan yana.”
Kuran’ın tevhit akidesinden sonra en fazla üzerinde durduğu temel prensiplerden bir tanesi ‘İNFAK’ kuralıdır. İnsanların sahip oldukları maddi değerleri karşılık beklemeden paylaşma kuralı. İslam’ın ortaya koyduğu zekat, sadaka, karz-ı hasen gibi yardımlaşmayı öne alıp meşrulaştırması riba, tefecilik ve mal stoklamayı yasaklamasını iyi anlaşılması gerekmektedir.
Bu gün Ortadoğu coğrafyasında sergilenen dünya milletleri güç savaşının temel olgusu da insan hırsının aymazlığından başka bir şey değildir… Emperyalist güçler bu coğrafyanın yaklaşık üç asırdır maddi zenginliğini sömürürken kendileri doğrudan değil de Müslümanı Müslümana kırdırmaktadırlar… Gözyaşı akan Müslüman, kanı akan Müslüman… Ölen de Müslüman öldürende Müslüman. “Bütün inananlar kardeştir” ifadesini okuyan bu ilahi mesaja rağmen kardeşini öldürüyor. Niçin?
Emperyalist güç elindeki maddi serveti alıp kardeşini öldürme karşılığı kolay yoldan karnını doyurması için… Oyun içerisinde oyun. Hani denir ya ‘sır içerisinde sır.’
Bu coğrafyada yaşayan insanların tek huzur kaynağı sahip oldukları değerleri kendi aralarında paylaşmasından geçmektedir… ‘Sen ben varsa ikilik girer araya’ diyen Türkmen kocasının sözlerine kulak vererek ‘Senlik-Benlik’ kavgasından vaz geçip biz kavramına yükselmemiz gerekmektedir. Her gün okuduğumuz Fatiha suresinde “Yarabbi dost doğru yolun üzere bize hidayet” ver” diye Allah’a yalvarırken, bu sadece dilde olup özde biz olmayı gerçekleştiremezsek bu coğrafyada ne akan gözyaşı nede akan kan diner.
Bu Coğrafyaya hayat veren Seyhan-Ceyhan, Fırat-Dicle gibi yan yana kardeş olmalıyız. Su bile kardeşliğini gösterip önümüzde asırlardır dururken bizler kardeş olamıyor isek vah bize diyerek her gün dövünmekten başka elimizden bir şey gelmiyor demektir…
Mehmet BAŞTÜRK 20.02.2018